Monday, July 2, 2012

gelinen noktada kazanımlarımız






İçinde bulunduğumuz son 10-15 yılı göz önüne aldığımızda,  tarihi bilgilerimin de bana kattığı kadarıyla söyleyebilirim ki; geçiş dönemi diye bileceğimiz bir dönemi yaşamaktayız. Öncelikle böylesi dönemlerde toplum ve sistemin nasıl bir tepki verdiğini kısaca açıklamaya çalışalım. Toplumu oluşturan bireyler ve eskimiş sistem önünü göremediğinden ve bulunduğu dönemi okuyamadığından kendisini tehdit altında olduğunu düşünür. Hâlbuki böylesi bir dönemde yeni ve güçlü bir sistem kurulmakta olup kar da zarar da aynı anda gerçekleşir.






İşte bu sebepten toplum ve eski sistem alışılmış düşünce kalplarından farklı bir kalıpla karşılaşır. Hemen bu yeni düşünce sistemine karşı koruma mekanizması oluşturur. Tüm geçiş dönemlerinde toplumların ve sistemlerin verdiği tepkiler bu şekilde kısaca özetlenebilir. Bir de bizim toplumumuzun ve sistemimizin verdiği tepkileri dilimiz döndüğünce anlatalım.






Cumhuriyetimizin kuruluş felsefesi; Sevr paranoyası üzerine inşa edilmiş olup içe kapanık etliye sütlüye karışmayan ve kendisine karışılmasını istemeyen bir felsefe, bunun vücut bulduğu söz de “yurtta barış dünyada barış” işte tam da bu noktada o günün koşullarında geçerli olan bu felsefe, bugün de geçerliliğini koruyor olsa da bir takım değişikliklere ihtiyaç duyduğu da aşikârdır. Bu değişiklik felsefenin özünde değil, uygulanan metotlarda bir değişikliktir.






Tüm bunları gören,  günü ve dünü iyi analiz etmiş bir iktidar, toplumu da arkasına alarak yeni bir konsept ile bugüne kadar ağır aksakta olsa gelmiş ve özlenen adımları,  iyileştirmeleri atarak üzerimizdeki ölü toprağını atmamızı sağmıştır. İşte buradaki kilit sözcük “toplum ile” sözcüğüdür. Diğer tüm geçiş dönemlerinde yeni sistemin karşısında pozisyon almış toplum yerine, yeni sistemi kabullenen hatta bunu politikacılarına dayatarak mevcut kurumların ve sistemin üzerindeki paranoyayı, ölü toprağını silkelenmesini sağlayan bir toplum vardır ve önemli rol oynamıştır.






Bugün gelinen noktada adını ne koyarsanız koyun ister yenilenme densin ister demokratikleşme isterse yeni Türkiye, isimin önemi yoktur önemli olan ülkenin üzerindeki ölü toprağının kalkmış olmasıdır. Toplumun ve kurumların özgüven içinde hareket ettiği bir noktada, dünyada sözü dinlenen bir konuma doğru emin adımlarla ilerlemesinde, her gittiğiniz yerde sevgi, saygı ve itibar görmesinde, bunun üstüne de tüm eski alışkanlıkların(darbeler- devlet içindeki çeteler) hepsi ile teker teker hesaplaşılmasında, dokunulmaz denilenlere dokunulmasında, herkesin adalet önünde eşit olduğu algısının oluşturulmasında ve en önemlisi huzur refah istikrarın sağlanmış olmasında katkısı bulunan bir olguyu sırf atamış olduğunuz bir bürokratınızı ifadeye çağırdı diyerek ve gücenerek, kızarak erkler ayrılığını hiçe sayacak bir şekilde müdahale edercesine ÖYM’leri By-Pass etmeye kalkışmak bunca yıllık emekleri heba etmek demektir.  






Ayrıca tüm bu iyi adımların önünü açan bir olguyu siz kaldıracaksınız ve onun yerine de tatmin edici bir çözüm koyamayacaksınız, bu tutumunuz ülkeyi yeniden kaosa, yeniden krizlere teslim olması demektir. Bu da toplumun önünü göremez hale gelmesi ile birlikte özgüven sorunu yaşatır ve biz eski 90’lı yıllara geri dönmüş oluruz.






Hâlbuki ülke olarak,  yukarıda da belirttiğim gibi, ulu önder Atatürk’ün sözüne uygun bir politikayı yurt içinde ve yurt dışında uygularken, içinde bulunduğumuz özgüven ve istikrar ortamından güç alıyoruz. İşte tüm bu sebeplerden ötürü bugün yapacak olduğunuz yargısal düzenleme eskiye özlem duyan karanlık emelli insanların ekmeğine yağ sürmektir.






Siz siz olun onların kurduğu tuzağa düşerek, bu zamana kadar kazandığımız kazanımlarımızı bir kalemde heba etmeyiniz. Bunu ne tarih ne de millet unutmaz.












No comments:

Post a Comment